29 Ağustos 2009 Cumartesi

La Môme/Kaldırım Serçesi

non, rien de rien,
non, je ne regrette rien,
ni le bien qu'on m'a fait, ni le mal,
tout ça m'est bien égal.
non, rien de rien,
non, je ne regrette rien.
c'est payé, balayé, oublié.
je me fous du passé.

avec mes souvenirs,
j'ai allumé le feu.
mes chagrins, mes plaisirs,
je n'ai plus besoin d'eux.
balayés mes amours
avec leurs trémolos,
balayés pour toujours :
je repars à zéro.

non, rien de rien,
non, je ne regrette rien,
ni le bien qu'on m'a fait, ni le mal,
tout ça m'est bien égal.
non, rien de rien,
non, je ne regrette rien
car ma vie,
car mes joies,
aujourd'hui,
ça commence avec toi...
**********

hayır, hiç, ama hiçbir şeyden
hayır, hiçbir şeyden pişman değilim
bana yapılmış iyilikler ve kötülüklerin
hepsi aynı bana
hayır, hiç, ama hiçbir şeyden
hayır, hiçbir şeyden pişman değilim
ödendi, süpürüldü, unutuldu.
geçmişten bana ne!

anılarımı yaktım gitti
artık acı ve zevklerime ihtiyacım yok
aşklarımı tremololarıyla beraber süpürüp attım
sonsuza kadar sildim: elde var sıfır.

hayır, hiç, ama hiçbir şeyden
hayır, hiçbir şeyden pişman değilim
bana yapılmış iyilikler ve kötülüklerin
hepsi aynı bana
hayır, hiç, ama hiçbir şeyden
hayır, hiçbir şeyden pişman değilim
çünkü yaşamım,
çünkü zevklerim
seninle başlıyor bugün.

Filmi yazmaya oturdum ama beynimde hala bu şarkı dönüp duruyor ve ben filmin etkisinden hala kurtulamadım. Geçtim filmi, görsel sanatların her ürününe ağlama potasiyeli taşıyan biriyim. Sinema olsun, reklam olsun, dizi olsun... Ağlamak bir yana içimi bu kadar titretmemişti uzun zamandır bir film. O kadar ki iki saattir yazdığım hiçbir şeyi beğenmeyip silip silip yeniden yazıyorum.
Sadece Edith Piaf'ın hayatını anlatıyor desem çok boş olacak. Aslında evet, sadece bu diğer yandan da; Edith Piaf'ın hayatını anlatıyor. Ama ne hayat... 3 yaşında şarkıcı olmak için terkeden annesi gittikten sonra şekillenen yaşamı hiç kolay olmamış- ki beklenemezdi zaten. Film kronolojik sırayla akmıyor, ama çok da karışık değil. Neyi neden yaptığını anlamak mümkün. Ne bileyim belki dümdüz bir film olsaydı muhtemelen şımarık kadının tekiymiş damgası yerdi, ama kızmak mümkün değil. Anlatıp içine sıçmayacağım filmin, çünkü çoğu ilginç nokta filmin sonunda. Ama kadına kızamadım resmen. Yaşadığı acılar, pişmanlıklar, aşırı sevinçler belki de aşırı hüzünler... Edith Piaf'ı, Edith Piaf yapan her şey sanki canlanmış ve tekrar yaşanıyor. Benim doğumumdan çok önce şarkılar söylemiş bir kadının sadece şarkılarına bakarak ne yaşadığını anlamak mümkün değilmiş. Evet, Non Je Ne Regrette Rien'i çok içten söylediğini düşünmüştüm hep, ama onun hayatına bu kadar uyduğunu hiç düşünmemiştim. Aslında filmde, bu şarkı sahnenin üstünde çalmaya başladığı ve altyazıda sözleri akmaya başladığı andan itibaren ürperme aldı beni. Zaten filmde sürekli ürperdim ve içim titredi. Çok sık olan bir şey değil bu. Hani kan gövdeyi götürdüğünde tüylerin ürpermesi gibi bir şey değil bu. Bu yüzden şarkı hala beynimde dönüp duruyor.Acı bir tezat bu aslında, elde sıfır yok çünkü elde acı var ve bu acıya rağmen hiçbir şeye pişman olmamak... Hayatının aşkını, çocuğunu ve daha bir sürü şeyini kaybetmek ve pişman olmamak... Gerçekten pişman olmuyor, ama pişman olmayışına da kızamıyorsunuz bir türlü.
Edith Piaf'ın annesinin terkedişinden sonra babaannesinin genelevinden sokaklara ve sonra şöhrete uzanan yaşamı değişik bir zaman akışıyla gidiyor. Yorucu bir zaman akışı değil. Ama film oldukça uzun, 2 buçuk saate yakın sürüyor. Gerçi beni sıktığını söyleyemem, kanımca kararında bir süresi var. Daha uzunu sıkardı, daha kısası anlatmak istediğini anlatamazdı. Filmi seyretmeden önde beyazperde.com da bir eleştiri okudum. O eleştirinin bir yerinde "antolojilere geçecek ölçüde etkileyici bir plan-sekans" diye bir cümle var. Plan-sekansta kesintisiz tek çekimden oluşan sahneymiş. Bende kara cahil insan herhalde kamerayı kıpırdatmıyorlar o diyorum kendi kendime. Eğer filmi izlerseniz o sahne için ahanda bu sahne demek mümkün:) Oha çektim sahneyi izledikten sonra. Kadın zaten Oscar aldı o sene bu rolüyle, ama o sahneyle ayrı bir Oscar'ı hak ediyor. Filmi mükemmel yapan zaman akışının iyi kullanılması kadar Marion Cotillard'ın Edith Piaf'ı oynuyor olması... Zaten Marion değil ordaki Edith:) Oscar komitesiyle pek aynı fikirde olmuyoruz ama bu sefer olduk sanırım:) O sene büyük ödüllerin tamamını süpürdü sildi. Bir Fransız olması, yıllar önce şarkı söylemesi, bambaşka bir dünyada yaşamış olması, zekasının başka türlü işlemiş olması Edith Piaf'ı benden uzak kılmadı ve bence sebebi Marion Cottilard'ın oyunculuğu...Diğer oyuncularda oldukça iyiydi, Marc Barbé diye bir adam var ve karizmasıyla dağıtıyor filmi:) Edith Piaf'ın boksör sevgilisi Marcel Cerdan rolündeki Jean Pierre Martins bence filmin en donuk oyuncusuydu. Ya da şöyle diyeyim: Film direk olarak Edith Piaf'ın gözünden anlatılmıyor ama Edith'in çerçevesini görmeye alışıyorsunuz. Ben Edith'in hayatının aşkını görmeyi bekliyordum, Edith'in gördüğü parıltıyı görmek isterdim sadece.
Fotoğrafımsı bir güzelliği vardı filmin ayrıca çoğu yerde. Işığın kullanım açılarını sevdim. Genelde kamereda da rahasız edici bir taraf yoktu. Sanatsal ve akışkandı görüntüler, abartıyor muyum bilmiyorum ama sevdim galiba...Müzik direktörünü kınıyorum ama! Sous Le Ciel de Paris filmde yoktu ki bence o şarkıyı en güzel Edith Piaf söyler. Ayrıca La Vie En Rose'un ingilizcesi vardı filmde, manyak mısınız ya!

Ay benden bu kadar a dostlar. Aslında bugün Paris Je T'aime'i seyredecektim, hatta başladım da...Ama anladım ki orjinal dili kadar zevk vermeycek, maksimum haz için orjinal dillisini indirmeye başladım. Film hedonistiyim anasını satayım:)

Non, Je Ne Regrette Rien-Edith Piaf

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder