13 Ocak 2010 Çarşamba

Thelma and Louise/ Thelma ve Louise


Bu kadar zamandır yazmıyorum buraya, dönüşüm muhteşem mi olacak? Yok be hacı, pek değil. Yarım kalan filmi izledim valla. Birazdan da yarım kalan bir başka film olan Küçük Hanımefendi'nin Şöförü'nü izleyeceğim.

Bir gitmediğim torna tesviye kursu ya, senaryo derslerine de gittim. Buna da vakti zamanında o sebeple başlayıp yarısını seyretmiş idim. Ama seyrederken de düz seyretmedim, kendisi klasik anlatının kurallarına bire bir uyan bir örnekmiş zira. Hatta kendisinin ilk üç sahnesini senaryo yazım adabına göre yazmışlığım ve çok doğru yazdığım için hocam övgü almışlığım var(övünmeden de geçemiyorum şekerim:P) :) O yüzden aman burası tetikleyici olay, ay çatışma unsuru, oy katharsis diye diye izlediğimden filmden bir bok anladım da zevk aldım mı emin değilim. Gerçi bunu diyip destan yazabilirim; huyumdur, uyarmadı demeyin.
Konuyu nasıl anlatsam bilemedim, çünkü böyle iki-üç cümleyle özetlenince çok basit gibi duruyor. Thelma'yla Louise tatile çıkıyorlar. Thelma neredeyse tecavüze uğrayacakken Louise adamı öldürüyor, kaçmaya başlıyorlar. Konu bu kadar. Konu bu da film bu değil.

Bir kere film müthiş bir ayrıntı canavarı. Thelma'nın ve Louise'in her yaptıklarından kişiliklerinin haritasını çıkarmak mümkün. Neyi niye yaptıklarını da anlamak da mümkün diğer taraftan. Film tutarlı akıyor çünkü. Değişmelerinin bir sebebi var. Başlangıçta Louise, deli dolu, her çılgınlığı yapabilecekmiş gibi duran, erkeğe minnet etmeyen, rahat bir kadın gibi duruyor. Thelma'ysa tam tersi. Kocası Darryl tarafından sürekli ezilen, aşağılanan, muhtemelen aldatılan, ama yine de ses çıkarmayan, korkak, sinik bir ev kadını gibi duruyor. Zaten ilk karşı çıkışını da kocasından izin almadan Louise'le hafta sonu tatiline çıkarak yapıyor. İkisi birilerinin yazlığına mı, dağ evine mi, kır bayırına mı bir yerlere gidiyorlar. Ama bavul toplamalarında bile fark var. Zira Louise temizliğe ve düzene takıntı derecesinde düşkünken, Thelma "koy g.tüne rahvan gitsin" tadında takılıyor. Neyse yolda biraz mola için durdurkları barda Thelma'yla oradan bir adam çok samimi oluyor, sonra da tecavüz etmeye kalkıyor. Tam bu sırada Thelma'nın güvenlik olsun diye yanlarına aldığı ama tutmaya bile korktuğu Darryl'in silahıyla Louise adamı öldürüyor. Şoku atlattıktan sonra kaçmaya başlıyorlar. Ama bu sırada değişim de başlıyor. Zamanla rolleri değişiyorlar bir kere onu söyleyeyim. Geçişlerin belli evreleri ve sebepleri var. Ama başlangıçta panik olan Thelma, soğukkanlı olan Louise. Bu arada hayatlarına bir şekilde hırsız olan Brad Pitt giriyor ve erkek açı Thelma'yla yakınlık kuruyor. Heh, anlatmak istediğim yere geldim asıl. En çok etkileyen bu oldu çünkü. Aslında basit bir psikolojik tavır. Sıkıştırdığın şeyin dışarı çıkması. Ne kadar sıkıştırırsan sıkıştır bir yerden çıkıyor çünkü. Thelma kocası tarafından o kadar ezilmiş, toplumun istediği biçimde evlilik kurumunun olmazsa olmazları olduğu düşünülen bir takım kurallar yüzünden kendi kişiliğini o kadar bastırmış ki tam tersine dönüşmesi hiç o kadar zor olmuyor. Bu bana çok mantıklı geliyor, bilmiyorum. Bana göre uçtaysa bir mesele tam zıttına dönmek o kadar zor olmuyor. Ne bileyim ateistin dindar, komünistin faşist olması bana o kadar tuhaf gelmiyor. Doğal bir süreç. Aslında fiziksel bir kanun. Dünya üzerindeki hemen her şeyin zıttı var; bir tek maddenin zıttı teori hala, onu da bulacaklar hadron çarpıştıcısını çalıştırmayı becerbilirse çok umutluyum. Ay aman ben ne anlatıyorum gene ya! Thelma da benzer bir uç değişim geçiriyor kısacası kendi içinde. Tabii bunda Brad Pitt'le odayı kullanılmaz hale getiren sevişmelerinin etkisi yok değil:) Zaten ondan sonra varolan paralarını Brad çalıp götürüyor ve asıl macera başlıyor. Meksika'ya kaçmaya çalışıyorlar. Bu arada özellikle Thelma, sanki doğal hayatlarında varmış gibi kanun kaçağı ve suçlu olmayı kolayca benimsiyorlar. Thelma market soyuyor, ikisi beraber şöförü tacizci olan bir tankı patlatıyorlar, polisin birini bagaja kitleyip kaçıyorlar, bir şekilde onları takip eden bir polis sürüsünü atlatmayı başarıyorlar... Bu arada tam olarak hiç söylenmese de Louise'in başından geçen bir tecavüz hikayesi var. Bu yüzden erkeklere güvenmiyor. Ama polis şefi ona güven verirken geriye dönüp teslim olmayı düşünüyor. Bir yerde güven istiyor. Bağımsız gibi görünen oyken aslında bağımlı olmak isteyen o. Belli ki güven problemini bir şeylere takılarak aşmaya çalışmış. Temizlik takıntısı, sürekli her şeyi kontrol altında tutmaya çalışma... Bu aslında sarılacak kimse olmadığından kendine sarılmak... Birine güvenmek istiyor belli ki. Bunun sonunda tutuklanmak ve ömür boyu hapis olsa da sırtını birine dayayabilmek istiyor. Şimdi düşündüm de çok yorucu hakkaten lan. Gardının düşüp Thelma'nın lafına girmesi filmin sonlarına doğru bu yüzden. Hayal kurarken "polis bundan iyi teklif yapamaz" demesi de bu yüzden. Yapmasını istiyor çünkü. O kara bela güvensizlikten çıkarıp bir şeylere güvenebilmek istiyor.

Neyse sonunu anlatmayayım. Benim beklediğim son gelmedi, hayal kırıklığı oldu bir miktar. Zaten bence filmin asıl amacı Thelma ve Louise'deki değişimi anlatmaktı. Onu da az önce bir miktar anlatmış olabilirim, kusura bakmayın:) Ama yine de bir yol hikayesi olarak güzel. Yaşadıkları değişimi görmek güzel. Söz konusu oyuncular da iyi olunca amacına ulaşmaması mümkün değil. Geena Davis ve Susan Sarandon(o tim robbinsden nasıl ayrıldı ya, o adam bırıkılır mı) çok güzel oynuyorlar. Hadi Susan Sarandon'un iyi oyunculuklarına alışkınım ama Geena Davis'i çok seyretmişliğim yok, bir Beter Böcek'ten aklımda kalmış yanlış hatırlamıyorsam, ondan da emin değilim. Bana kalırsa sonradan ipini koparmış ezik ev kadınını güzel oynamış.Gelelim Brad Pitt'e... Malumunuz dünya kadınlarının göz bebeği olur kendileri. Ama ben burada kendisini çok çıtır buldum. Koreli çıtırları överken iyiydi demeyin, o meseleyi karıştırmayalım lütfen. Tercihen olgun Brad Pitt... Thelma ve Louise'de 28 yaşında-ki çok da çıtır değil aslında ama -haliyle yahut Joe Black'teki şebelek haliyle değil, ben Benjamin Button'daki misss gibi 40lı yaşlardaki halini seviyorum. Zaten sarışın sevmem pek. Sevdiğim sarışınları saysam bir elin parmaklarını geçmez. Ahanda sayayım: Candy'deki Anthony, Vahşi Güzel'deki Ivo, Kıvanç Tatlıtuğ, bi de Brad var işte... Anthony'i de saymak ne kadar doğru emin değilim, Candy'deki favorim oydu; yoksa ben Mamoru Chiba'cıydım, ay savaşçısındaki. Of ben yine ne anlatıyorum ya... Neyse genç bir Brad Pitt var kısacası, oldukça piç olduğu bir rolde. Yakışmış da, zaten Brad Pitt bu rollere çok yakışıyor.

Ay neyse yatıyorum, çok uykum geldi. Yoksa Brad ve kaslarını anlatırdım uzun uzun. Şimdi ne kadar tuttuğuna bakınca kendime yuh diyeceğim hissediyorum. Aman neyse dönüşüm muhteşem değilse de en azından eh iyi oldu.

6 yorum:

  1. Demek sen de Antonyciydin bak seni bir kere daha sevdim. Koreli çıtırlar mevzunu cidden hiç açmayalım kendimi suç işlemiş gibi hissediyorum :)Bundan sonra blogunu ihmal etmemeni diler selam ederim. Bradi de sevmem, Kıvaç eh işte yahuşuklu amma tipim deeel :) (Kıvanç bu duruma ne kadar üzülür acaba ha ha ha)

    NOT: Bu arada arkadaşım sen hangi şehirde yaşıyorsun?

    YanıtlaSil
  2. Terry de güzeldi ama Anthony'nin yeri başkaydı:) Ben de istemiyorum ihmal etmek, arada oluyor işte...Bu arada istanbulda yaşıyorum ben.

    YanıtlaSil
  3. O zaman seni de etkinliklerde görmek isteriz. Biz geçen kızlarla buluştuk çok eğlendik. Kore lokantısına gittik. Madem İstanbuldasın sende gel. Yok ben sanal kalacam dersen de defol git diyene kadar taciz etmeye devam ederim :P (Saygı duyarım dememi bekliyordun değil mi muhahah :)) Bu blogspot şeysi iyi oldu biliyorsun profilimdeki benim ikinci blogum 1. si La fea. Beklerim :)

    YanıtlaSil
  4. Ay niye iyi oldu açıklamadım blogspotta takip etme olayı var ya. Ondan güzel :)

    YanıtlaSil
  5. müsait olursam gelirim valla, bir dahaki organizyona davet bekliyorum ona göre:D La fea'yı takipteyim zaten ne zamandır, 2.sine de şimdi bakmaya başladım:)

    YanıtlaSil
  6. Listede en baştasın bundan sonra ama Gong Yoo konusunda fazla sahiplenici davranırsan tanıştığımızda sağlığın konusunda garanti veremem ha ha. www.sinemasia.com a da üye ol. Oradan ayarlıyoruz genelde buluşmaları. Bir de ne FAcebook var ama o sende var mı? bilmem :)

    YanıtlaSil