30 Ağustos 2010 Pazartesi

Beklenen Şarkı

Alt tarafı bir Türk filmi, ben niye bu kadar yamuldum bilmiyorum. Gerçi küçümsememek gerekiyor, sonuçta beni yamuluttu dimi?

Bir kitap okumaya başladım, "Mazi Kabrinin Hortlakları-Türklük, Melankoli ve Sinema" isminde... İlk bölümünde Zeki Müren'den bahsediyor. Özellikle de iki filmin adı geçiyor başlangıçta: Kırık Plak ve Beklenen Şarkı. Ayşegül o kadar çok anlattı ki meraktan izledim Kırık Plak'ı sonunda. Kitap için de ne zamandır izlemek istiyordum Beklenen Şarkı'yı. Okumadan en azından bilgi sahibi olayım diye başlamadım bile o bölüme. Kesinlikle abartmıyorum, bildiğiniz Yeşilçam melodramı:) Anne, annesiyle aynı kaderi paylaşan kızı, annenin "çalgıcı" gençlik aşkı,çalgıcı babanın müziğe fevkalade istidadı olan oğlu Zeki, kızı ve oğullarının aşkı; tipik Türk filmi...(Çok dalga geçiyorum şu melodram düzeniyle, hayat beni çok fena yamultmasın da... Gidip babamın eski sevgilisinin oğluna aşık olurmuşum:D)

Her şey normal gidiyordu aslında... Yani baktığınız zaman bilindik. Türkan'la Zeki birine aşık, yetmez gibi müziğe de aşık, konservatuvarlı iki genç... Ha bu arada Zeki, harçlığını çıkarmak için konservatuvarda odacılık yapıyor. Kızın annesi Seniha'ya Zeki'nin babası(ismini söyledilerse de hatırlamıyorum) musiki dersi veriyormuş gençliklerinde(Bu arada onların gençlikleri osmanlının son demleri). Tabii ki meşk etmekle kalmamışlar, kanunun telleri erosun okları misali mızrap olup yüreklerine saplanmış, sonra da o teller birbirine bağlanmış. Ah o evin çalışanları yok mu ah! Aşk-ı Memnu'da da ortalığı birbirine kattılardı, burda da arap bacısından ahçısına kadar dedikodu çevirmedik insan kalmıyor. En sonunda Seniha'nın babası durumu farkediyor ve ikisini odada "meşk ederken" basıyor(yiyişme ölçütleri osmanlının son dönemleri elbette). Zeki'nin babası, istiyor kızı babasından. Ama adam kız babası, realist işte. "Ne iş yapıyorsunuz?" diye soruyor oğlana, çocuk da "Musiki muallimiyim, müzisyenim efendim" diyor. Adam da aynen şu cümleyi kuruyor, emek ettim yazıyorum:"Bir kelimenin alafrangasını söylemekle işin mahiyeti değişmez! Yani(burda küçümseyen bir vurgu boşluğu var), çalgıcısınız!" Yok böyle bir aşağılamak! Neyse Zeki'nin babası(harbiden karakterin ismi ne acaba?), Kurtuluş Savaşı'na gidiyor(iki dakikada tarihi giydirme yapmışlar), yolları ayrı düşüyor, başkalarıyla evleniyorlar, çoluk çombalak(biri Türkan diğeri Zeki) sahibi oluyorlar filan falan. Yıllar sonra aynı kaderi Zeki'le Türkan da paylaşıyorlar. Lakin Zeki farkında ayrı dünyaların insanları olduğunu, hatta bir ara Türkan'a "Sen gül dalında gonca, ben dağ yolunda yoncayım Türkan" diyor(aynen bu cümleyi kuruyor ama türk sanat musikisi eseriymiş bu güzide laf aynı zamanda, araştırmacı kovuşturmacı kişiliğim sağolsun). Tabii Türkan'la dağ bayır, Büyükada senin Burgazada benim dolaşmaya(dolaşırkende Zeki ara vermeksizin, su bile içmeksizin şarkı söylüyor) ve sevişmeye ara verdikleri nadir zamanların birinde diyor. Türkan'ın babası Zeki'ye vermiyor kızı(aksini mi bekliyordunuz yoksa? herkes Sevmek Zamanı'ndaki kalender baba değil-gerçi bu da nispeten asil, para teklif ettiği için utanıyor sonra). Kızı alıp Evropa'ya gidiyor, Zeki de Seniha'nın yardımıyla musiki sektöründe muvaffak oluyor; Türkan'la kavuşuyorlar. Ha bu arada Beklenen Şarkı bestesi iki parça halinde; başı Seniha'da, sonu Zeki'nin annesinde. İki kadın bir araya getiriyorlar besteyi en asilinden(zaten Türkan'ın kuzeni hariç herkes pek asil, kuzen bildiğin amerikan mandası, zaten amerikan basketbolundan başka bir şey konuşmuyor). Kimse de bu adamı da ben sevdim, sen kimsin be kadın kıskanması yok. Olay bu yani... Ama niye bilmem, Zeki Müren kendini "Haysiyetimle nasıl oynarsınız! Beni yalnız sevdiğimden değil en tabii hakkım olan kendi kendimi muvaffakiyete eriştirme zevkinden de mahrum ettiniz!" diye duvardan duvara atarken ben zaten bi' pustum(bu arada farkettiniz mi, 1953 yılında kendi kendini gerçekleştirme olayına dem vuruyor, bir kişisel gelişim tadı sezdim ben Zeki'de). "Beklenen Şarkı"yı söylerken Zeki Müren, ben iyice yamuldum. Diğer taraftan da düşünüyorum, bu şarkının sözleri ne ara yazıldı diye. Söz yoktu çünkü, çalıp duruyorlardı. Ağladım, ama niye ağladığımı bilmiyorum. Hala da bilmiyorum bak, üstünden 45 dk geçti filmin. Şarkıyı da nasıl güzel söylüyor Zeki Müren; kurban olsunlar ona!

İşin özeti, hakikaten çok iyi olmayan bir Türk filmi beni ağlatmayı başardı helal olsun! Bariz bir şekilde senaryo tuhaf, oyunculuklar abartılı, üstelik Zeki Müren dere tepe dağ bayır, non-stop şarkı söylüyor başka bir şey pek yok filmde. Bak Kırık Plak'ı izleyin öyle değil. Harbiden filmin bir geri plan konusu var, karakter gelişimi filan var. Bunda bir halt yok; bildim tek özelliği Cahide Sonku'un son filmi, Zeki Müren'in de ilk filmi oluşu... Dur ben şu kitabı bir okuyayım, bir özelliği olsa gerek... Ya da ben yaşlanıyorum a dostlar! Türk filmlerine ağlayan takımdayım artık, oh mis! Bütün yazıyı da o yüzden yazdım, ağladım lan ben bu filme, kendime inanamıyorum!

Hanimiş: Bu arada Türkan'ı tanıdınız mı? Jeyan Mahfi Ayral Tözüm, bu filme kadar benim için tonton ve yaşlı bir oyuncuydu lakin bir ara genç olmuş kendisi:) Aynı his Münir Özkul'un genliğini gördüğümde de olmuştu, sanki hep yaşlıymış gibi...

1 yorum: